1 Ocak 2010 Cuma

Kopenhag'da Yılbaşı

.
Buz gibi ayazda sigara içme hali dışında, nefis bir yılbaşı akşamı geçirdik Kopenhag'da. Danimarkalılar, İzlandalılar ve Türklerden oluşan bir kalabalık vardı; sohbetler keyifliydi. Kuzey Avrupalıların bu kasmadan eğlenebilme becerilerini, insan ilişkilerinin art niyetsizliğini, açık ve basitliğini çok seviyorum. Yalnız, saat tam 18:00'de tüm Danimarkalıların pür dikkat kraliçenin yeni yıl mesajını dinlemeleri tuhaftı biraz. Ben Stine'nın kulağına deli manyak uydurma bir çeviri fısıldadım konuşma boyunca. Nüfusun azlığından mıdır, ekonomik krizden midir nedir; topu topu 10 askerden oluşan şeref kıtası da evlere şenlikti. Neyse, kraliçe ekonomik krizden, kocasından, çocuklarından falan bahsetti; hani aile fertleriyle dertleşiyor gibiydi daha çok; derken Greenland, Faroe adaları gibi Danimarka'nın uzak kolonilerine selam gönderdi. Allah'tan fazla koloni yok, her biri için uzun uzun birşeyler söyledi, yıl içindeki ziyaretlerini anlattı... Derken Afganistan'daki Danimarka askerlerini andı, "Evlerinden uzak Danimarkalıların yürekleri umarım bizimle birliktedir" falan dedi... Tuhaftı hakikaten. Bizdeki yılbaşı dansözü kadar çiviledi Danimarkalıları televizyona.

Yemek olağanüstüydü; Tina'nın kocası Uffe, ciddi bir gurme olduğunu ispatladı bize. Basilicumla zenginleştirilmiş cottage cheese üzerine sarılmış somon ve Chablis ile başladık. Sonra Jutland usulü fırında patates ve enfes bir salata geldi. Et ve yanındaki hafif haşlanmış sebze garnitür de nefisti, hakikaten çok lezzetliydi; yanında bir miktar Şili ve Avustralya kırmızı içtik. Belki bir miktardan fazla olmuştur... Ete eşlik eden şarap/bulyon sosu da harikaydı. Uffe bir ara sosun tarifini de verdi ama, pek aklımda kaldığını söyleyemeyeceğim. Yemek sonrası Cognac, kahve ve puro üçlüsü yaptık. Bu arada Uffe'nin müzik yaptığı grubun Yunanistan'da oldukça popüler olduğunu, 140,000 kişinin Internetten cliplerini seyrettiğini de öğrendim. Sesi de hiç fena değil kayıtlarda!

Uzun yemek faslını, Uffe'nin Johnny Cash'den çaldığı bir şarkıyla bitirdik: "The Man who couldn't Cry"



Saat tam 12:00'de sokakta deli havai fişek patlattık, bütün Kopenhag sokaktaydı ve aynı Hollanda'daki gibi herkes birşeyleri tutuşturup duruyordu... Kızlar, ellerinde Champagne biz delileri seyrettiler bir süre. Donmuş halde mekana döndüğümüzde, önce Tanrı, Cennet vb karışımı sözleri olan iki şarkı ile iyi kız ve erkeklerden mürekkep bir koro sahne aldı; hemen ardından da oldukça şehvetli danslarıyla olağanüstü hoş siyah erkek ve kadınlardan oluşan yarı çıplak bir dans gösterisi geldi. Danimarka tipi laikliği de böylece yaşamış olduk.

Deliler gibi Champagne içerek neredeyse sabaha kadar dünyanın en absürd şarkılarıyla dans etmek de cabasıydı. ABBA da çaldı bir ara... Kuzey Avrupalılar her zaman o kadar da soğuk olmuyorlamış yani... Onu da öğrenmiş olduk...

2010 keyifli bir yıl olacağa benziyor.
.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder