.
Sadece sanadır tüm sözcüklerim
Tapınağının önünde diz çöktüğüm bir sensin
Irmaklar gibi sonsuza kıvrılır o muzip dudakların
Nar çiçekleri gibi şehvetle açar fısıldadığın kelimeler
Eğilirim sana, deniz kızlarını bilmek için
Meğer ki, kalem yazmaz bir ince sevdadır adın senin
Yüreğimin açı ortayında
Love is eternal demiştin ya bana bir sabah apansız
O zaman bir kiraz zamanı gelmiş, bir daha gitmek bilmemişti
Vadedilmiş topraklarım olmuştun sen benim
Ellerim avuçlarına sürgün
, koymalıyım tam burasına bir şiirin
Waterloo meydanında bir evdeydik, onbeş küsür yıl önceydi
Issızdı Amsterdam, geçmek bilmeyen pis bir kış vardı sokakta
Lambaların tümünü tutuşturmuştu gülüşün
Leylak kokardı bedeninin her kıvrımı
Yoldaşımdın sen sonra yedi denizde, dört kıtada
Ocağımdın ayazımda, memleketimdin
Uykumdun sarıldığım
Masumiyetimdi tüm günahlar
Ancak sen varsan, sensen o
Ruhumun elyazmalarına düşen günışığıydın sen
Rüyalarından uzak geçirdim bir binyılı gene de
Yokluğun bitmez bir ayaza sürgün uzun bir kıştı oysa
Maveraünnehir'e dökülür sana sözcüklerim tüm haritalarda
Etekleri zil çalarken yüreğimin
? içine sığınır işte bazen sevda
7 Ocak 2010 Perşembe
2 Ocak 2010 Cumartesi
Aşk Sınır Tanımaz
.
Bugün tuhaf bir seri konuşma yaptık sevgilimle. Sabah evden çıktım. 20 dakikalık bir taksi yolculuğundan sonra havaalanına ulaşıp check-in işlemlerini bitirince, Stine'yı aradım. "Şimdiden özledim seni" dedi. "Ben de tatlım; İstanbul'a varınca seni ararım" dedim. İstanbul'a inince Kopenhag'ı aradım. Stine da havaalanına gitmek üzere yola çıkıyordu, hafif bir telaş vardı sesinde...
Ben bir iki saat sonra, akşamki Champagne dersi için Ankara'ya uçtum. Ders faslı bitip yemeğe geçmek üzereyken Stine aradı. "Amsterdam'dayım" dedi, "Birazdan Nairobi'ye uçağımız kalkacak. Benim Iphone'a şifre giriyorum kabul etmiyor." Sonra devam etti: "Zanzibar'daki evin anahtarını Kopenhag'da unutmuşum galiba... Sen Frida'ya telefon edip, yarın evde birilerinin olmasını sağlar mısın?"
"Tabi tatlım" dedim ve Frida'nın Zanzibar numarasını çevirdim. "Merhaba Yunus, nasılsın?" dedi Frida. "İyiyim" dedim; "Stine şu anda uçakta, yarın sabah Precision ile Nairobi'den Zanzibar'a geçecek, yalnız ev anahtarlarını unutmuş; evde birileri kalabilir mi?"
"Tamam ben evdeyim zaten" dedi Frida.
Tadım grubundan Oğuzhan ile gözgöze geldik o anda.... "Evet, Oğuzhan" dedim; "Bu sabah Kopenhag'da beraber uyandığım sevgilim beni Amsterdam'dan telefonla arıyor ve Ankara'da yakalıyor; anahtarlarını unuttuğu için yarın evde birinin olmasını sağlamak için ben de Zanzibar'ı arıyorum"
C'est la vie!
.
Bugün tuhaf bir seri konuşma yaptık sevgilimle. Sabah evden çıktım. 20 dakikalık bir taksi yolculuğundan sonra havaalanına ulaşıp check-in işlemlerini bitirince, Stine'yı aradım. "Şimdiden özledim seni" dedi. "Ben de tatlım; İstanbul'a varınca seni ararım" dedim. İstanbul'a inince Kopenhag'ı aradım. Stine da havaalanına gitmek üzere yola çıkıyordu, hafif bir telaş vardı sesinde...
Ben bir iki saat sonra, akşamki Champagne dersi için Ankara'ya uçtum. Ders faslı bitip yemeğe geçmek üzereyken Stine aradı. "Amsterdam'dayım" dedi, "Birazdan Nairobi'ye uçağımız kalkacak. Benim Iphone'a şifre giriyorum kabul etmiyor." Sonra devam etti: "Zanzibar'daki evin anahtarını Kopenhag'da unutmuşum galiba... Sen Frida'ya telefon edip, yarın evde birilerinin olmasını sağlar mısın?"
"Tabi tatlım" dedim ve Frida'nın Zanzibar numarasını çevirdim. "Merhaba Yunus, nasılsın?" dedi Frida. "İyiyim" dedim; "Stine şu anda uçakta, yarın sabah Precision ile Nairobi'den Zanzibar'a geçecek, yalnız ev anahtarlarını unutmuş; evde birileri kalabilir mi?"
"Tamam ben evdeyim zaten" dedi Frida.
Tadım grubundan Oğuzhan ile gözgöze geldik o anda.... "Evet, Oğuzhan" dedim; "Bu sabah Kopenhag'da beraber uyandığım sevgilim beni Amsterdam'dan telefonla arıyor ve Ankara'da yakalıyor; anahtarlarını unuttuğu için yarın evde birinin olmasını sağlamak için ben de Zanzibar'ı arıyorum"
C'est la vie!
.
1 Ocak 2010 Cuma
Kopenhag'da Yılbaşı
.
Buz gibi ayazda sigara içme hali dışında, nefis bir yılbaşı akşamı geçirdik Kopenhag'da. Danimarkalılar, İzlandalılar ve Türklerden oluşan bir kalabalık vardı; sohbetler keyifliydi. Kuzey Avrupalıların bu kasmadan eğlenebilme becerilerini, insan ilişkilerinin art niyetsizliğini, açık ve basitliğini çok seviyorum. Yalnız, saat tam 18:00'de tüm Danimarkalıların pür dikkat kraliçenin yeni yıl mesajını dinlemeleri tuhaftı biraz. Ben Stine'nın kulağına deli manyak uydurma bir çeviri fısıldadım konuşma boyunca. Nüfusun azlığından mıdır, ekonomik krizden midir nedir; topu topu 10 askerden oluşan şeref kıtası da evlere şenlikti. Neyse, kraliçe ekonomik krizden, kocasından, çocuklarından falan bahsetti; hani aile fertleriyle dertleşiyor gibiydi daha çok; derken Greenland, Faroe adaları gibi Danimarka'nın uzak kolonilerine selam gönderdi. Allah'tan fazla koloni yok, her biri için uzun uzun birşeyler söyledi, yıl içindeki ziyaretlerini anlattı... Derken Afganistan'daki Danimarka askerlerini andı, "Evlerinden uzak Danimarkalıların yürekleri umarım bizimle birliktedir" falan dedi... Tuhaftı hakikaten. Bizdeki yılbaşı dansözü kadar çiviledi Danimarkalıları televizyona.
Yemek olağanüstüydü; Tina'nın kocası Uffe, ciddi bir gurme olduğunu ispatladı bize. Basilicumla zenginleştirilmiş cottage cheese üzerine sarılmış somon ve Chablis ile başladık. Sonra Jutland usulü fırında patates ve enfes bir salata geldi. Et ve yanındaki hafif haşlanmış sebze garnitür de nefisti, hakikaten çok lezzetliydi; yanında bir miktar Şili ve Avustralya kırmızı içtik. Belki bir miktardan fazla olmuştur... Ete eşlik eden şarap/bulyon sosu da harikaydı. Uffe bir ara sosun tarifini de verdi ama, pek aklımda kaldığını söyleyemeyeceğim. Yemek sonrası Cognac, kahve ve puro üçlüsü yaptık. Bu arada Uffe'nin müzik yaptığı grubun Yunanistan'da oldukça popüler olduğunu, 140,000 kişinin Internetten cliplerini seyrettiğini de öğrendim. Sesi de hiç fena değil kayıtlarda!
Uzun yemek faslını, Uffe'nin Johnny Cash'den çaldığı bir şarkıyla bitirdik: "The Man who couldn't Cry"
Saat tam 12:00'de sokakta deli havai fişek patlattık, bütün Kopenhag sokaktaydı ve aynı Hollanda'daki gibi herkes birşeyleri tutuşturup duruyordu... Kızlar, ellerinde Champagne biz delileri seyrettiler bir süre. Donmuş halde mekana döndüğümüzde, önce Tanrı, Cennet vb karışımı sözleri olan iki şarkı ile iyi kız ve erkeklerden mürekkep bir koro sahne aldı; hemen ardından da oldukça şehvetli danslarıyla olağanüstü hoş siyah erkek ve kadınlardan oluşan yarı çıplak bir dans gösterisi geldi. Danimarka tipi laikliği de böylece yaşamış olduk.
Deliler gibi Champagne içerek neredeyse sabaha kadar dünyanın en absürd şarkılarıyla dans etmek de cabasıydı. ABBA da çaldı bir ara... Kuzey Avrupalılar her zaman o kadar da soğuk olmuyorlamış yani... Onu da öğrenmiş olduk...
2010 keyifli bir yıl olacağa benziyor.
.
Buz gibi ayazda sigara içme hali dışında, nefis bir yılbaşı akşamı geçirdik Kopenhag'da. Danimarkalılar, İzlandalılar ve Türklerden oluşan bir kalabalık vardı; sohbetler keyifliydi. Kuzey Avrupalıların bu kasmadan eğlenebilme becerilerini, insan ilişkilerinin art niyetsizliğini, açık ve basitliğini çok seviyorum. Yalnız, saat tam 18:00'de tüm Danimarkalıların pür dikkat kraliçenin yeni yıl mesajını dinlemeleri tuhaftı biraz. Ben Stine'nın kulağına deli manyak uydurma bir çeviri fısıldadım konuşma boyunca. Nüfusun azlığından mıdır, ekonomik krizden midir nedir; topu topu 10 askerden oluşan şeref kıtası da evlere şenlikti. Neyse, kraliçe ekonomik krizden, kocasından, çocuklarından falan bahsetti; hani aile fertleriyle dertleşiyor gibiydi daha çok; derken Greenland, Faroe adaları gibi Danimarka'nın uzak kolonilerine selam gönderdi. Allah'tan fazla koloni yok, her biri için uzun uzun birşeyler söyledi, yıl içindeki ziyaretlerini anlattı... Derken Afganistan'daki Danimarka askerlerini andı, "Evlerinden uzak Danimarkalıların yürekleri umarım bizimle birliktedir" falan dedi... Tuhaftı hakikaten. Bizdeki yılbaşı dansözü kadar çiviledi Danimarkalıları televizyona.
Yemek olağanüstüydü; Tina'nın kocası Uffe, ciddi bir gurme olduğunu ispatladı bize. Basilicumla zenginleştirilmiş cottage cheese üzerine sarılmış somon ve Chablis ile başladık. Sonra Jutland usulü fırında patates ve enfes bir salata geldi. Et ve yanındaki hafif haşlanmış sebze garnitür de nefisti, hakikaten çok lezzetliydi; yanında bir miktar Şili ve Avustralya kırmızı içtik. Belki bir miktardan fazla olmuştur... Ete eşlik eden şarap/bulyon sosu da harikaydı. Uffe bir ara sosun tarifini de verdi ama, pek aklımda kaldığını söyleyemeyeceğim. Yemek sonrası Cognac, kahve ve puro üçlüsü yaptık. Bu arada Uffe'nin müzik yaptığı grubun Yunanistan'da oldukça popüler olduğunu, 140,000 kişinin Internetten cliplerini seyrettiğini de öğrendim. Sesi de hiç fena değil kayıtlarda!
Uzun yemek faslını, Uffe'nin Johnny Cash'den çaldığı bir şarkıyla bitirdik: "The Man who couldn't Cry"
Saat tam 12:00'de sokakta deli havai fişek patlattık, bütün Kopenhag sokaktaydı ve aynı Hollanda'daki gibi herkes birşeyleri tutuşturup duruyordu... Kızlar, ellerinde Champagne biz delileri seyrettiler bir süre. Donmuş halde mekana döndüğümüzde, önce Tanrı, Cennet vb karışımı sözleri olan iki şarkı ile iyi kız ve erkeklerden mürekkep bir koro sahne aldı; hemen ardından da oldukça şehvetli danslarıyla olağanüstü hoş siyah erkek ve kadınlardan oluşan yarı çıplak bir dans gösterisi geldi. Danimarka tipi laikliği de böylece yaşamış olduk.
Deliler gibi Champagne içerek neredeyse sabaha kadar dünyanın en absürd şarkılarıyla dans etmek de cabasıydı. ABBA da çaldı bir ara... Kuzey Avrupalılar her zaman o kadar da soğuk olmuyorlamış yani... Onu da öğrenmiş olduk...
2010 keyifli bir yıl olacağa benziyor.
.
31 Aralık 2009 Perşembe
Bir şiire uyanmak
.
Bugün facebook'taki Vertas grubuna sıcak şarap tarifini gönderim. Çok hoş mesajlar geldi grup üyelerinden birbiri ardına. Onlardan bir tanesinde bir Cemal Süreya şiiri vardı:
Ama şaşırtılmayı seviyorum böyle...
.
Bugün facebook'taki Vertas grubuna sıcak şarap tarifini gönderim. Çok hoş mesajlar geldi grup üyelerinden birbiri ardına. Onlardan bir tanesinde bir Cemal Süreya şiiri vardı:
Saat onikiden sonra,Eski sevgilim pek şiiri sevmezdi ("Ahmet Telli kim?" diye bile sormuşluğu vardı) ve üstelik onun "enteleküel" çevresinde şiir sevmek "loser" olmakla eş tutulurdu. O sebeple, bu hiç tanımadığım kadına, cevaben "Şiir seven kadınlar kalmış demek memlekette" diye yazdım. Bir iki dakika geçmeden cevap bir Ahmet Telli şiiri üzerinden geldi:
Bütün içkiler
Şaraptır
Pervasız bir avcı gibi bazenKimdir, bilmiyorum.
Bütün yolları tutabilir şiir
O zaman onun menziline ancak
Sevdayı kuşanarak girilebilir
Ama şaşırtılmayı seviyorum böyle...
.
Show them to Me...
.
2009'un en komik şarkısı Rodney Carrington'dan... Show them to me...
Özellikle "If you love your country" kısmı bitirdi beni :)))
Oh it seems to me this whole world's gone crazy
There's too much hate and killin' goin' on
But when I see the bare chest of a woman
My worries and my problems are all gone
No one thinks of fightin', when they see a topless girl
Baby if you would show yours too, we could save the world
Show them to me, show them to me
Unclasp your bra and set those puppies free
They'd look a whole lot better without that sweater baby I'm sure you'll agree
If you got, two fun bags,
Show them to me
I don't care if they don't match or ones bigger than the other
You could show me one, and I'll imagine the other
Even if you're really old, theres nothing wrong
Don't be sad your boobs ain't bad, they're just a little long
Show them to me, show them to me
Lift up your shirt and let the whole world see
Just disrobe, show your globes and a happy man I'll be
If you got, dos chichi's,
Show them to me
I've met a lot of them, but never one I've hated
Even if you've had thirteen kids and you think they look deflated
There's no such thing as a bad breast, I believe this much is true
If you're a big fat man I'm a titty fan and I'd love to see yours toooo
Show them to me, show them to me
Just like the girls gone wild on T.V.
Just lean back and show your rack and I'll be in ecstasy
If you got two casabas
Show them to me
All the world will live in harmony
It'll do you good, it'll give me wood, we'll make history
If you love your country, I'm gonna say it one more time,
I said if you love your country yea
Then stand your ass up and show them big old titties to me
2009'un en komik şarkısı Rodney Carrington'dan... Show them to me...
Özellikle "If you love your country" kısmı bitirdi beni :)))
Oh it seems to me this whole world's gone crazy
There's too much hate and killin' goin' on
But when I see the bare chest of a woman
My worries and my problems are all gone
No one thinks of fightin', when they see a topless girl
Baby if you would show yours too, we could save the world
Show them to me, show them to me
Unclasp your bra and set those puppies free
They'd look a whole lot better without that sweater baby I'm sure you'll agree
If you got, two fun bags,
Show them to me
I don't care if they don't match or ones bigger than the other
You could show me one, and I'll imagine the other
Even if you're really old, theres nothing wrong
Don't be sad your boobs ain't bad, they're just a little long
Show them to me, show them to me
Lift up your shirt and let the whole world see
Just disrobe, show your globes and a happy man I'll be
If you got, dos chichi's,
Show them to me
I've met a lot of them, but never one I've hated
Even if you've had thirteen kids and you think they look deflated
There's no such thing as a bad breast, I believe this much is true
If you're a big fat man I'm a titty fan and I'd love to see yours toooo
Show them to me, show them to me
Just like the girls gone wild on T.V.
Just lean back and show your rack and I'll be in ecstasy
If you got two casabas
Show them to me
All the world will live in harmony
It'll do you good, it'll give me wood, we'll make history
If you love your country, I'm gonna say it one more time,
I said if you love your country yea
Then stand your ass up and show them big old titties to me
Yılbaşı Planları
End of Days
Danimarka'da yılın son günü tam bir koşturmaca halindeyiz... Bir yandan yılbaşı için harıl harıl hediyelerimizi sarıyoruz, bir yandan da benim zorumla avaz avaz Noel şarkıları dinliyoruz. Bu sezonu seviyorum; Aralık 5'ten başlayarak yıl sonuna kadar 4 ayrı bayramda 4 ayrı hediye! Arka fonda Celtic Woman'dan "First Noel" çalıyor. Bu çok sevdiğim şarkı için şu not var Internet'te:
Biraz sonra da akşam gidilecek iki farklı parti için şarapları ayarlamak üzere şarap butiğine gideceğiz. Aslında 3 parti var; biri Tine'larda "12 öncesi parti," diğeri oldukça popüler bir pub'da daha kalabalık "saat 12 partisi" ve Marleen'lerdeki parti... Tine'larda, Stine'nın gazeteci ve televizyoncu dostlarıyla buluşacağız; Marleen'lerde doktor takımı olacak. Bu yıl Tine'nın partisine Moet et Chandon NV Rose, Marleen'lere ise Lanson Champagne NV Rose götürmeye karar verdik. Yanımızda, olur a canımız Kir Royal çeker diye, Creme de Cassis de bulunduracağız tabii...
Büyük olasılık, yarı donmuş olarak gece eve döndüğümüzde, Stine'cığım için şömineyi yakacağım ve sıcak şarap yapacağım. Denemek isteyenlere tarifi de verebilirim:
Danimarka'da yılın son günü tam bir koşturmaca halindeyiz... Bir yandan yılbaşı için harıl harıl hediyelerimizi sarıyoruz, bir yandan da benim zorumla avaz avaz Noel şarkıları dinliyoruz. Bu sezonu seviyorum; Aralık 5'ten başlayarak yıl sonuna kadar 4 ayrı bayramda 4 ayrı hediye! Arka fonda Celtic Woman'dan "First Noel" çalıyor. Bu çok sevdiğim şarkı için şu not var Internet'te:
"The First Noel is unknown in origin but is generally thought to be English dating back to the sixteenth century. There is a misconception that the First Noel was French and it is believed that this is because of the French spelling of Noel as opposed to the olde English Anglo-Saxon spelling of the word as in Nowell. After England was captured by the Normans numerous words were adopted from the Norman French language and Noel was re-spelt as Nowell, early printed versions of this carol use the Nowell spelling. The First Noel was first published in 1833 when it appeared in "Christmas Carols Ancient and Modern," a collection of seasonal carols gathered by William B. Sandys."
Biraz sonra da akşam gidilecek iki farklı parti için şarapları ayarlamak üzere şarap butiğine gideceğiz. Aslında 3 parti var; biri Tine'larda "12 öncesi parti," diğeri oldukça popüler bir pub'da daha kalabalık "saat 12 partisi" ve Marleen'lerdeki parti... Tine'larda, Stine'nın gazeteci ve televizyoncu dostlarıyla buluşacağız; Marleen'lerde doktor takımı olacak. Bu yıl Tine'nın partisine Moet et Chandon NV Rose, Marleen'lere ise Lanson Champagne NV Rose götürmeye karar verdik. Yanımızda, olur a canımız Kir Royal çeker diye, Creme de Cassis de bulunduracağız tabii...
Büyük olasılık, yarı donmuş olarak gece eve döndüğümüzde, Stine'cığım için şömineyi yakacağım ve sıcak şarap yapacağım. Denemek isteyenlere tarifi de verebilirim:
GLÜWEIN (Sıcak Şarap)Bu mevsimi seviyorum.
12-15 kişi için gerekli malzeme:
4 litre sek kırmızı şarap (Boğazkere gibi baharatlı; daha yumuşak olsun derseniz Öküzgözü; çok yumuşak olsun derseniz Kalecik Karası)
1 litre sek beyaz şarap
½ litre yüksek alkollü Brandy (Grappa ya da Votka)
¼ litre Vişne veya Kiraz Likörü
250-400 gr şeker
6 çubuk tarçın
12 diş karanfil
Bir tutam yenibahar
Bir kaşık Hindistan cevizi sütü
2 portakal
1 limon
2 şişe kırmızı şarabı 12 litrelik bir tencere içine boşaltın ve ısıtmaya başlayın. Isınmaya başladığında içine şeker ve baharatları ekleyin.
Şeker eriyinceye kadar karıştırın. Şeker eriyince kalan şarapları ve brandy'yi de ekleyin ve ısıtmaya devam edin. Ancak karışımı kaynatmamaya özen gösterin.
Tüm karışım ısınınca, düşük aleve geçin ve dilimlenmiş limon ve portakalları ekleyerek 1 saat düşük ısıda demleyin. Ağız tadınıza göre gerekiyorsa şeker ekleyin.
Porselen ya da toprak kaplarda sıcak servis edin.
30 Aralık 2009 Çarşamba
2009 Top 10
- 15 yıl sonra Stine...
- Kızımın Gymnasium’a başlaması…
- Jancis Robinson’u Mayıs ayında Türkiye’de konuk etmemiz…
- Kudüs’ü yeniden, Petra’yı ilk kez görmüş olmak
- Antisemitizm üzerine dizi yazımın Bianet’te yayınlanmaya başlaması
- Chumbe adasındaki tatil...
- İlk kez gerçek bir pavyon’da şarap dersi vermiş olmak…
- Zeyno Gürses ile tanışmak…
- Sanna Simojoki’yi 20 yıl sonra yeniden bulmak…
- Three Rivers vertical…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)